Cumartesi, Aralık 14, 2024
Medya

Gaziantep Üniversitesi Rektörü, Üniversitelerarası Kurul Başkanı ve Üniversite Hastaneleri Bilirği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Yavuz Coşkun’un Medimagazin internet sitesinde yayınlanan röportajı

“Performans sistemi tıkanabilir

Gaziantep Üniversitesi Rektörü, Üniversitelerarası Kurul Başkanı ve Üniversite Hastaneleri Bilirği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Yavuz Coşkun, üniversitelerde başlayan performans sisteminin avantajları bulunduğunu, ancak bazı düzeltmeler yapılmadıkça sistemin tıkanma ihtimali olduğunu kaydetti. Coşkun, döner sermaye sıkıntısı yaşayan üniversite hastanelerini rahatlatmak için eğitim ödeneği verilmesi, SUT fiyatlarının artırılması gibi önerilerde bulundu.

Tam Gün Yasası ile getirilen performans sisteminin üniversiteler üzerindeki etkilerini değerlendiren Üniversitelerarası Kurul Başkanı Prof. Dr. Yavuz Coşkun, sistemin taşıdığı risklere değindi

Gaziantep Üniversitesi Rektörü ve Üniversitelerarası Kurul Başkanı Prof. Dr. Yavuz Coşkun, Tam Gün Yasası ile üniversitelere getirilen performans sisteminin ciddi avantajları olduğunu, ancak Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) fiyatları sabit kaldığı, çalışanların kadro durumu gözden geçirilmediği ve bununla ilgili olarak global bütçe uygulamaları revize edilmediği sürece bu sistemin tıkanma ihtimali olduğunu söyledi.

Üniversite hastanelerinde özel muayene ve ameliyatların kaldırılması sonucu oluşan mali açığı gidermek için üniversite hastanelerine 432 milyon TL ek ödeme çıkarılmasının, “can suyu” olarak imdatlarına yetiştiğini kaydeden Coşkun, döner sermayeleri rahatlatmak için şu önerilerde bulundu:

“Ciromuzun yüzde 25’i kadar eğitim ödeneği almak, SUT fiyatlarının 1.3 ile çarpılması, üniversitenin yüzde 5’lik araştırma fonunun yükünü devlet bütçesine kaydırmak şartıyla, döner sermayelerin rahat nefes alması sağlanabilir. Çünkü döner sermayeler, makine ihtiyaçlarını bile karşılamada bıçak sırtında devam ediyor.”

Prof. Dr. Coşkun, sorularımızı yanıtladı.

Siz aynı zamanda Üniversitelerarası Kurul Başkanısınız. Genel olarak performans sistemi ve tam gün uygulamasının üniversiteler üzerindeki etkisini değerlendirir misiniz?

Performans sistemi ve Tam Gün Yasası ile üniversitelerde yeni bir çığır açılmıştır. Tabii bu bazı yenilikleri beraberinde getiriyor, ancak buna eklenmesi gereken birkaç husus mutlaka olmalıydı. Bunun önümüzdeki dönemde yapılmasını bekliyoruz. Performans sistemi özlük haklarında özellikle gelire dayalı olarak, daha doğrusu üniversite hastanelerinin döner sermayeleri, çalışanlarına ödeme esasına dayanır. Biz Gaziantep Üniversitesinde farklı bir model uyguluyoruz. Bireyi değil bölümü, alt birimi esas alan bir havuz sistemiyle çalışıyoruz. Böyle olunca verimlilik ve maliyet analizine dayalı olarak biz performans sistemini, Tam Gün Yasası’ndan önce de uyguluyorduk.

Tam Gün Yasası ile getirilen performans sisteminin ciddi avantajları vardır. Bu, mali yapılanmanın yeniden gözden geçirilmesini gerektiren bir sistem. Ancak satış fiyatları, yani SUT fiyatları sabit kaldığı sürece, çalışanların kadro durumu gözden geçirilmediği sürece ve bununla ilgili olarak global bütçe uygulamaları revize edilmediği sürece bu sistemin sonunda tıkanma ihtimali vardır. Nitekim üniversite hastaneleri için 432 milyon TL ek ödeme çıkarıldı. Bu özellikle özel muayene sisteminin kaldırılmasından dolayı doğacak olan farkı tekrar üniversite hastanelerine kazandırma amaçlıydı. Bu, bir can suyu olarak bizim imdadımıza yetişti. Lakin bundan sonra SUT fiyatlarının temelde yeniden düzenlenmesi lazım. Çünkü devlet hastaneleri ile eğitim ve araştırma hastanesi olan üniversite hastanelerini aynı kategoriye sokmak yanlış olur. Üniversite hastanelerinde eğitimin yanı sıra hizmet verilmektedir. Böyle olunca, daha çok sürüme dayalı olarak hizmetin sürdürülmesi esas değildir. Burada araştırma ve eğitim de olduğu için, yapılacak yegâne şey, SUT fiyatlarını en azından 1.3 ile çarpmaktır.

İkinci husus, şuna ben daha önce de katılmadım, şimdi de katılmıyorum, öğretim üyelerinin bir fark alarak özel muayene yapmaları ortadan kaldırılmıştır. Halbuki vakıf üniversitesi hastanelerinde hastalardan fark alınabiliyor. Bu, belirli bir eşitsizliği de içinde taşıyor. O zaman vakıf üniversiteleri fark alabiliyorlarsa, üniversite hastaneleri de fark alabilmeliler. Öğretim üyesine olamıyorsa bile, döner sermayeye fark alabilme imkânı getirilmelidir.

Bir önerimiz de şu; madem ki eğitim hastanesiyiz, ciromuzun yüzde 25’i kadar eğitim ödeneği istiyoruz. Bu sağlanırsa, buradan sübvanse etmemiz mümkün olabilir. SUT fiyatlarını 1,3 ile çarpmak, yüzde 25 eğitim ödeneği vermek, üniversitenin yüzde 5’lik araştırma fonunun yükünü devlet bütçesine kaydırmak şartıyla, döner sermayelerin rahat nefes alması sağlanabilir. Çünkü döner sermayeler, makine ihtiyaçlarını bile karşılamada bıçak sırtında devam ediyor. Bıçak sırtında devam eden bu sistem sonunda iyi olmayan noktalara doğru gidebilir.

Öğretim üyesine fark alınmamasının şöyle bir dezavantajı var; öğretim üyelerinin poliklinikte oturup bizatihi hasta bakması beklenemez. Öğretim üyeleri danışmandır. Elbette ki aktif olarak çalışmasını biz de kollamalıyız, onu teşvik etmeliyiz. O yüzden belirli bir fark alınması, üniversitedeki çalışma kapasitesini artırması bakımından önemlidir. Bu fark, direkt öğretim üyesi adına alınmayabilir. Ama en azından hastaneye bir fark alınırsa, öğretim üyelerinin daha çok çalışmaları ve performansa katkıda bulunmaları sağlanabilir. Kaldı ki şu an yaşanan kaosta saat 17.00’dan sonra öğretim üyelerinin farklı şekilde çalıştıklarını da görüyoruz. Bu sadece profesör ve doçentleri değil, asistanları da kapsayan bir düzenleme. Bu düzenlemenin ortadan kaldırılması lazım. Ama öğretim üyelerinin mutlaka hastanede çalışabilecekleri ortamı motive edecek ögeler koyması lazım. Onları yok sayarak ya da metazori tedbirlerle çalışmalarını öngörmemek gerekir. Neticede onlar kaliteli, yetişmiş insanlar. Onların bilgilerinden, emeklerinden istifade etmek için sistemi ona göre düzenlemek gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki sosyal olarak Sağlık Bakanlığının belirlediği hastalara daha kaliteli hizmet noktasına dikkat ediyoruz. Biz üniversiteler olarak kendimize de çekidüzen verdik zaten. Bütün verimlilik, alım süreçlerini gözden geçiriyoruz. Ama şu yadsınamaz, üniversite hastanelerinin mutlaka olması gerekir ve üniversite hastaneleri üçüncü basamak kuruluşlar olarak toplumun olmazsa olmazlarıdır. O nedenle onları yok saymamak lazım. Üniversite hastanelerini kalkındırmak gerektiğini düşünüyorum.

Benim gördüğüm kadarıyla Ankara, İstanbul, İzmir gibi tam gün çalışma oranının daha düşük olduğu hastanelerde performans biraz daha sıkıntılı ilerliyor. Tam gün oranı yüksek yerlerde daha kolay işliyor gibi görünüyor.

Üç büyük şehirdeki üniversitelerde “part-time” çalışan öğretim elemanı sayısı daha fazla. O yüzden sistemi onlar açısından revize etmek sıkıntılı olabilir. Gaziantep, Kayseri gibi illerde “part-time” çalışma oranı o kadar yüksek olmadığından, bizim kendimizi toparlamamız daha kolay olabilir. Kaldı ki oradaki hastanelerin sistemin, döner sermayenin yapılandırılması konusunda zorlukları olabilir. Onun için üniversite hastanelerini bu süreçte özellikle desteklemek gerekir. Gaziantep Üniversitesi örneğine gelirsek, hastanede çalışan bin 500 doktor hariç elemanın bin 200’ü döner sermaye üzerinden çalıştırılmaktadır. Kadro sıkıntısı var. Aynı yapılanmayı Sağlık Bakanlığı hastanelerinde göremiyorsunuz. O yüzden bir personel rejimini yeniden düzenlemek gerekir. Biz şu anda çalışanlarımıza optimum bir performans ödeyebildik. Ama bu, gelecekte de ödeyebileceğimiz anlamına gelmiyor. Devletin verdiği ek ödenek bize can suyu olmuştur, ancak bundan sonraki süreçte bu söylediğim tedbirler alınmadığı sürece üniversite hastanelerinin devam etmesi ciddi anlamda sıkıntıya düşer. Çünkü üniversite hastanelerinin kendilerini sürekli yeni teknolojiyle, yeni donanımlarla beslemeleri lazım. Şu anda biz yatırım konusunda çok titiz ve dikkatli davranıyoruz. Bazı yatırımları ertelemek zorunda kalıyoruz. Üniversite hastanelerini bu durumla karşı karşıya bırakmamak lazım, çünkü neticede hiç kimsenin bakmadığı, tedavi edemediği hastaların gidecekleri yegâne yer orası.

Bu aslında komplike hastaların bir süre sonra ortada kalacağı anlamına gelir mi?

Böyle bir sıkıntıyla karşı karşıyayız. Devlet hastanelerinde hizmet kalitesi artmıştır, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın ciddi katkıları olmuştur. Ancak bu, üniversite hastanelerine aynı oranda yansımamıştır. Sağlıkta Dönüşüm’ün getirdiği kalitelileşme, kaynak sıkıntısı olmayan Sağlık Bakanlığı hastanelerinde kendini yenileme imkânı getirmiştir. Devlet hastanesinde 2 ya da 3 kişiyle gerçekleştirilen bir ameliyatı, biz üniversitede asistanı, hocası, stajyeri, intern’iyle 5-6 kişilik ekiple gerçekleştiriyoruz. Üniversitede maliyet de daha fazla. Ama yüzde 10 farkla neredeyse aynı fiyatı veriyoruz.

Siz Gaziantep Üniversitesi olarak temel bilimlerdeki hocaların sorunlarını nasıl çözdünüz? Çünkü onlarda hizmet üretimi doğal olarak düşük.

Hizmet üretimi neredeyse yok diyebiliriz. Ama biz daha önce de yüzde 200 döner sermaye payı veriyorduk. Bugün de bunun biraz daha üzerinde bir rakamı veriyoruz. Çünkü tıp fakültesi bir bütündür, temel bilimlersiz olamaz. O yüzden onlara hizmet üretmeseler de eski aldıklarının biraz üzerinde bir döner sermaye veriyoruz.

Yeni uygulamaya geçen sistemin hizmet ağırlıklı olduğunu görüyoruz. Beş-on yıl sonra şöyle bir tehlike oluşturur mu, araştırmaların kalitesinde ve sayısında düşüş, mezun ettiğiniz öğrencilerin kalitesinde azalma olur mu?

Evet, böyle bir risk barındırıyor. Eğer bizlere yüzde 25 eğitim ödeneği verilirse bu çıkan performans yönetmeliğinde de öngörüldüğü gibi, araştırma ve eğitime daha fazla puan koyabiliriz. Bu şekilde eğitim ve araştırma hizmetlerinin aksamasının önüne geçebiliriz. Ama eğitim ve araştırmanın geliri olmadığı için bugün bunlara para verilemiyor. Yüzde 25 oranında bir cironun tahsilatı ayrılırsa bu hizmetlerin motive edilmesi mümkün. Ama şimdi siz gelir getirmeyen bir ögeye, zaten sıkıntılı olan döner sermayeden para vermeye çalışıyorsunuz. Bu da mümkün olamıyor.

Şunu mu söylemek istiyorsunuz, mevcut performans sistemi öğretim üyesinin yayın yapmasıyla ilgili güdüsünü, performansını artırmıyor.

Artırmıyor, çünkü siz ona çok büyük kalemlerde para veremiyorsunuz. Bunu verebilmek için kaynak olması lazım. Yayının bir karşılığı yok. Gelir elde ettiğiniz kalemlerde de zaten sıkıntılısınız.

Son zamanlarda asistanlar eylemler yapmaya başladılar, haklarını arıyorlar. Siz asistanların haklarıyla ilgili neler yapıyorsunuz?

Asistanların emeğini kutsuyorum. Eskiden aldıklarının yüzde 50 daha fazlasını veriyoruz. Çünkü bu arkadaşlarımız gece gündüz çalışıyorlar. Üniversitelerin TUS kontenjanları düştü. Ama benim öngörüm şudur; tıptaki uzmanlık eğitiminin tümüyle üniversitelere devredilmesi gerekir. Sağlık Bakanlığı hastanelerindeki uzmanlık eğitimlerinin de üniversite çatısı altına alınmasından yanayım. Bunu zaman zaman dile getiriyoruz. Ama bu konuda yasal düzenleme gerekir. Çünkü Sağlık Bakanlığı hizmet açısından gerçekten ciddi bir dönüşüm ortaya koydu. Ama benim görüşüm eğitimin üniversitelere devredilmesi gerekir.

Bu dönüşümle birlikte artık üniversite hastaneleri de devlet hastanelerini takip ediyorlar ve işletmecilik, verimlilik gibi kavramlar daha çok gündeme gelmeye başlıyor. Bu, ticarileşme, eğitimin geri plana itilmesi gibi kaygıları da içinde barındırıyor mu sizce?

Şunu kabul etmek gerekiyor, üniversite hastanelerinde zaman zaman verimsizlikler olabiliyor. işletme açısından kabul edilemeyen noktalar vardı ama, zaman içinde kendi evimizi temizlemeye başladık. Bu konuda Üniversite Hastaneler Birliğinin çok yararı oldu. Hocalar biraraya geliyor ve artık işletme mantığını geliştiriyorlar. Ama bu işletme mantığı eğitim ve araştırmayı yok sayamaz. İşletme mantığındaki temel prensibimiz de şudur, eğitim ve araştırmanın yanında mutlaka verimliliği de esas almak zorundayız. Kaldı ki Tam Gün Yasası çıkmadan önce üniversite hastanesi olarak maliyeti dikkate alan bir verimlilik kurduk. Bizim şimdi küçük küçük alt birimlerimiz var. O birimlerin tüm gelir ve giderlerini alt alta yazıyoruz. Gelir gider dengesini dikkate alarak çalışanlara ödeme yapıyoruz. Eskiden 10 adam istiyorlarsa şimdi ihtiyaçları kadar istiyorlar. Mal alırken daha dikkatli davranıyorlar.

Aslında birtakım eksikleri giderilse, performans sistemi üniversite hastanelerini atağa kaldıracak gibi görünüyor.

Bugün üç dört enstrüman istiyoruz. Bir, SUT fiyatlarını 1.3 ile çarpın. İş yükünü hesap ederseniz bunu bulursunuz. 1.3’ten daha yüksek olması gerektiğini herkes görüyor. İki, yüzde 20-25 eğitim ödeneği istiyoruz. Üç, yüzde 5 araştırma fonun yükünün döner sermayeden alınmasını ve devlet bütçesine aktarılmasını istiyoruz. Dört, personelin döner sermayeden değil merkezi bütçeden istihdamı.

Daha bunların üstüne eklenen yeni sorunlarımız da çıkıyor. TUS’tan yeterli kontenjan alamıyoruz. Transplantasyon yapıyoruz, 7 asistana ihtiyacımız vardı, 1’i geldi. Bunu telafi etmek üzere Sağlık Bakanlığının bize uzman tahsisi konusunda biraz daha duyarlı davranmasını bekliyoruz. Asistan alamıyorsak, mecburi hizmete gönderilecek uzmanların gidecekleri yerler arasına üniversite hastanelerinin de dahil edilmesini istiyoruz.

Üniversitelerin aslında farklı kaynaklar aradığını, farklı yönelişleri olduğunu görebiliyoruz. Gaziantep’te de böyle bir durum var. Bu konuyla ilgili gelişmeleri anlatabilir misiniz?

28-30 Mayıs’ta Orta Doğu Tıp Günleri yapıyoruz. Zaten coğrafyası, kültürü, tarihi kökenleri bir olan ülkelerde iş birliğini ve birlikte hizmet imkânını araştırmak üzere bir çabanın ürünüdür. Her alandaki iş birliğine biz sağlık alanını da eklemek istiyoruz ve bunu çok önemsiyoruz. Çünkü Orta Doğu ülkeleri arasında Gaziantep’in bir cazibe merkezi olacağını biliyoruz. Sadece Gaziantep değil, Türkiye bir cazibe merkezi olacak. Ama biz çok yakın olmamız itibariyle özellikle Suriye ve Kuzey Irak’tan hem Gaziantep hem de çevre iller ciddi hasta potansiyeline sahip olabilir. Karşılıklı olarak eğitim alanında iş birliği yapabiliriz. Birlikte eğitim, kurs, sertifika, kongre çalışmalarını zaten yürütüyoruz, ama bunu daha kurumsal bir çatı altına taşımayı ve Suriye, Lübnan, Ürdün, Irak gibi ülkelerde sağlıkta karar vericileri, söyleyecek sözü olanları, yatırımcıları, medikalcileri ve bunların Türkiye’deki muhataplarını biraraya getirecek bir kongre yapıyoruz.

Bu üniversiteye ve diğer hastanelere ek kaynak da getirecek. Ama sadece o gözle bakmamak lazım. Yatırım alanındaki iş birliği boyutları çok yukarıya çıkacak.

Katılımcı olarak kimler var?

Tüm Orta Doğu ülkelerindeki hekimler, devlet temsilcileri, sağlık bakanlıkları, ülkemizden de Sağlık Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı temsilcileri, çevre illerdeki dekanlar, başhekimler, özel hastane temsilcileri ve uzman hekimlerin katılımıyla gerçekleşecek.”